Bekçi anne sendromu nedir?
Bekçi anneliği, genellikle kişinin kendi ailesinden kopya ettiğini söyleyen Uzman Çocuk ve Ergen Psikoloğu Aynur Sayım, bu durumdaki annelerin nasıl bir yol izleyebileceklerini anlattı.
NASIL BİR SENDROM?
Bekçi anne kavramı, annenin çocuğunun kendisinden farklı bir varlık olduğunu fark etmemesi, çocuk için kaygı duyması ve onun birey olmasına izin vermemesi anlamını taşır. Her anne-babanın hayatındaki dönüm noktası çocuk sahibi olmaktır. Bu mutluluk, kişinin yaşayacağı en mükemmel duygudur. Ve kuşkusuz her anne-baba, çocuğu için her şeyin en güzelini ister. Çocuğun sağlıklı gelişebilmesi; anne-babanın bu role hazır olması ve çocuk eğitimini bilmesine bağlıdır. Öncelikle eşler evlilik ilişkilerini değerlendirmeli, ebeveynliğe hazır olup-olmadıklarını tartışmalı ve sonrasında çocuk sahibi olmaya karar vermelilerdir. Bu tartışma kişilerin özgüveni, evliliğe yükledikleri anlam, eşlerin birbirinden beklentileri ve güven duygularını kapsamalıdır.
ANNE-BEBEK İLİŞKİSİ
Bebek, ihtiyaçlarının yerinde, zamanında ve gerektiği kadar karşılandığı durumda kendisini güvende hisseder. Büyüdükçe özellikle 2-3 yaş döneminde annenin tutumları oldukça önem kazanır. Çünkü bu dönem kritik dönemlerden en önemlisidir. 2-3 yaş dönemi, çocuğun kendisinin ve dış dünyanın farkına vardığı, öğrenme ve dış dünyayı keşfettiği dönemdir. Dünyayı keşfetmenin, ona sahip olmanın hazzını yaşayan çocuklara annenin engelleyici, korumacı ve müdahaleci yaklaşımı zarar verir. Bu dönemde aile, çocuğunun kendisine güven duygusunu geliştirmesine yardımcı olmalıdır. Bunun için gerekli güvenlik önlemlerini alarak, çocuğa kendisini gerçekleştirmesi için fırsat vermek ve ona özgür bir alan sunmak gerekir. Bu dönem, çocuğun sosyalleşmesi ve bireyselleşmesi için çaba gösterdiği, uğraştığı bir dönemdir. Çocuktan ayrılamayan anne, onu da kendisine bağımlı kılar. Çocuğa yeni denemelerinde fırsat vermez. “Ay aman düşersin, dikkat et, uf olursun” gibi müdahalelerle çocuğunu korumak uğruna, onun kendisini korumak için davranış şekli geliştirmesine müdahale etmiş olur, bu da çocuğun kaygı duymasına yol açar. Sorun aslında annenin kendi kaygısıdır. Çocuk bu durumda kendisini güvende hissetmez ve kendisini koruması için annesine yapışır. Anneden ayrışamayan çocuklar bu çocuklardır. Özellikle anaokuluna, ilkokula başlarken annesini bırakmayan çocuk, annesi olmadan nasıl davranacağını öğrenmediği için kaygı yaşar ve artık bu, psikiyatrik yardım alınması gereken bir durumdur. Annenin kendi depresyonu, psikiyatrik ve fiziksel rahatsızlıkları da bu duruma neden olabilir. Ayrıca fiziksel bir engel ya da psikiyatrik rahatsızlığı nedeniyle yeterli becerileri geliştiremeyen çocukların anneleri de bu tutumu geliştirir.
ÇOCUK VE ANNE NASIL ETKİLENİR?
O Bu tutum kaygıyı ifade eder. Çocukta da tehlike algısı oluşabilir. Kendine güvensizlik, ileriki dönemlerde atılgan olmayan bir kişilik, korkular, kaygılar, fobiler ve sosyal becerilerin gelişmemesi gibi sonuçlar ortaya çıkar. Çocuğun anneye bağımlı olması, onun okul başarısını ve arkadaş ilişkilerini de etkiler. Anne de bağımsız olamadığı için kendisinin de yaşam kalitesi düşer, stres düzeyi artar, kendisini çaresiz hisseder ve günlük aktivitelerini aksatır. O Diğer kardeşler için de aynı durum söz konusudur. Bu tutuma sahip anne, diğer çocuklarına da bu şekilde davranacağı için her biri ile ve sorunlarla fazlaca ilgilenmek zorunda kalır. Eş ilişkisi ve aile içi ilişkiler olumsuz şekilde etkilenir. O Yapılan çalışmalarda boşanmaların önemli sebeplerinden birisi de; annelik rolüyle ilgili sorun yaşayan annenin eşine ilgisiz kalması ve tutum farklılıklarıdır. O Çocuk yeterli sosyal ilişki yaşamazsa, ilişki ve iletişim biçimlerini öğrenemez. Sosyal kaygı ve sosyal fobi ortaya çıkabilir. Eve misafir istemeyen ve misafirliğe gitmek istemeyen çocukların büyük bir kısmı bu nedenle böyle davranır. Bu durumda komşuluk ve akrabalık ilişkileri de zayıflayabilir.
BEKÇİ ANNE OLMAK İSTEMİYORSANIZ…
Çocuğun dünyaya gelmesiyle birlikte ailenin yaşam tarzı değişecektir. Bu değişimin sağlıklı oluşması önem taşır. Günümüzde pek çok klinikte etkili anne-baba olmak, iyi anne-baba olmak gibi çalışmalar yürütülmektedir. Amaç, ebeveynlerin çocuklarını tanımaları ve onların bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimlerinin en sağlıklı biçimde oluşması için imkan sunmalarını sağlamaktır. Öncelikli amacımız; çocuğumuzu hayata hazırlamak ve kendi başına yaşamını sürdürebilecek yetileri kazandırmanın görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmamak olmalı. Annenin çocuklarıyla konuşurken kullandığı dil çok önemlidir. Duygularımız doğaldır, birbirimizin duygu ve düşüncelerini sözel ifadeler ve beden diliyle algılarız. İletişim, kişilerin birbirlerine (bilinçli ya da bilinçsiz olarak) duygu ve düşünceleri aktardıkları süreçtir. Çocukla güçlü iletişim kurmanın birinci basamağı, onun duygularını ve düşüncelerini olduğu gibi kabul etmek ve dinlemektir. Dinleme, etkin dinleme (katılımla dinleme), pasif dinleme (edilgin dinleme) ve kapı aralayıcı mesajlarla dinleme şeklinde olur. Pasif (edilgin) dinleme; herhangi bir yorum katılmadan, jest ve mimiklerle çocuğunuzu dinlediğinizi hissettirmeniz şeklindedir. Etkin dinleme (katılımlı) ise söylediği sözleri açarak tekrar etmek ve kendi çözümlerini bulmasında yardımcı olmak şeklindedir.
Çocuğun duygu ve düşüncelerini anlamak, yani empatik yaklaşılması birinci kural olmalıdır. Çocuğa saygı duymak, gerçekçi, doğal davranmak ve onu dinlemek çok önemlidir. Onunla göz teması kurmayı unutmayarak bunu yapmalı ve mutlaka dokunsal temas artırılmalıdır. Nerede, ne zaman, nasıl, ne söylenileceği iyi belirlemeli ve akıcı, sade bir dil kullanmaya çalışılmalıdır. Kardeş veya arkadaşlarıyla çocuğun kıyaslanması, aile içi şiddet, toleranslı ya da baskıcı tutumlar, çocukla empati kurulamaması, annenin çocuğu anlamaması, ödülün ya da cezanın fazla ve yanlış kullanılması, aile büyüklerinin müdahaleleri, çocuktan beklentilerin onun kapasitesi veya gelişim dönemine oranla yüksek olması gibi yanlış tutumları sıkça görülüyor. Aile içi iletişimin kaliteli olması, ailenin kullandığı iletişim dilinin sağlıklı olması, etkili iletişimin anne-baba tarafından kullanılması, çocukla empati kurulması, çocukluk gelişim dönemlerinin bilinmesi, iyi gözlemci olabilmek, çocuğu anlamaya çalışmak, ona zengin uyaran sunmak, gelişimin bir bütün olduğunu ve çocuğun gelişim döneminin gerektirdiği derecede beceriler kazanabileceği unutulmamalıdır.